Çok eski zamanlarda şehrin birinde insanlar başlarını kaldırıp göğe neden bakmazlar ki diye sorardım. Bilmiş zamanlarım idi o günler. İnsan her şeye yetebilirdi. Hem rahatlatırdı insanı maviye bakmak. Ama bazı günlerde insanın hayatından siliniyormuş gökyüzü. Çok sevse de Ay'ı, Güneş'i ve yıldızları ve geceyi ve maviyi göremiyormuş. Çünkü her insan içine düştüğü kendi kuyusuymuş.
Ayaklarım yorgun, yorgun gözlerim, uykularım yorgun. Bu kadar yorulacak ne oldu ki diyemeyecek kadar yorgun. Gelecek günlerin bir yandan gelmesini isterken bir yandan da istemiyorum. Kendimden eksileceğim, ömrümden sevincimden kaygısı burnumun dibinde. İnsan bazen doyum noktasına ulaşır. Tamam artık daha fazla insan tanımasam da yeter artık bu insanlar bana der. Bunu dediği an anlamaya başlar ki en çok tanıdığını düşündüğü kişileri meğer tanıyamamış.
Öyle büyük büyük konuşup zaman hayal kırıklığıdır demeyeceğim. Zaman cevaplarını bulamadığın soruların sürekli yeni cevaplarla cevaplanmasıdır. Net bir cevap yoktur ama net bir cevapsızlığa da sahip değildir. Bu an için verdiği cevap yeterlidir de.
Zamanla örtüldüğünü düşündüğümüz her şeyin örtüleri açılır. Bazen bu örtüler açılınca korktuğumuz sonuçları olmayacaktır, belki bazen olacaktır. Ama yıllarca o örtünün açılacağı korkusuyla yaşamak yani korkunun titretmesi ya da unutulması ve açığa çıktığında bacaklarımızı titreten o bilinmenin korkusu, sadece bizim bildiğimiz kimliğin istemeden açığa çıkması ve insanların zihnindeki fotoğrafın değişmesi ihtimali... Fotoğraf değişti Esma artık ne yaparsan yap o değişen fotoğrafı eskiye çeviremezsin demişti bir gün Mustafa Kirenci. Kendimi açıklamak zorunda değilim. Kendimi savunmak zorunda değilim. Yanlış bildiklerinizden hiç sorumlu değilim. Ama insanın içinde az da olsa ukde olarak kalıyor bazı şeyler.
Bir kitabı okurken hayattaki karşılaştığım her duyguyu o okuma sürecinde hissettiğimi fark ettim. Bir sorunla karşılaşınca şaşkınlık ve ne yapacağını bilemediğin o anlardaki kalp büzüşmesi ve bu anlarda zamanın gerinerek genişlemeye başladığının hissedilmesi... O ilk sıkıntılı halde kendimize ama daha yeni başladı denmesi, gittikçe düğümlenmesi, acının artması ve iliklerde hissedilmesi, bazen zaman öyle bir genişliyor ki acıdan kalp mengenede sıkılıyor ve diyorsun ki "Yok ama böyle olmaz. Bu acılar gerçek olamaz". O zamanlardan kaçmaya çabalıyorsun ve acının en üst noktasında kırılıp hissetmez oluyorsun. O noktadan sonra zaman biraz da bilinçsizce geçiyor. Yaşama refleksine sahipsin ama düzeleceğine dair umudun da yok. Akıntıya bırakılmış kağıt gemisin sanki, tamamen ıslandın ve batmayı bekliyorsun. İleride seni suyun sürüklemesinden çekip kurtaracak bir dalın olduğunu bilmiyorsun. O dala takıldığında bütün yorgunluğunu hissediyorsun, bütün acıları, kederler o en üst noktada seni terk eden tüm o hisler geri hücum ediyorlar ama bir umudun var. Tutunacak bir dalın değil, seni tutan bir dal var. Bırakır diye bekliyorsun ama zamanla sular çekiliyor ve sen o dala takılı kalıyorsun. Umut işte bazen böyledir. Sen onu bıraktığında o seni tutar. Bütün bu duygular insanların yaşarken hissettikleridir ama bir kitap bu duyguların hepsini sen onu okurken hissettirir. Bir kitap okumak belki de bir hayat daha yaşamak demektir.
Nur Sena'ya :)
28 Temmuz 2020 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
tiksinti
insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...
-
Sinirden ellerim titredi. Uzun zamandır bütün bedenimi kaplayan uyuşukluktan sonra hissedebildiğim ilk şeylerden biri bu. Çok sinirliyim am...
-
Kafedeki sineklere bakıyorum. Durmadan kaşınan ve kaşınmaktan artık dokunsam acıyan yerlerim var. Bu yüzden sinekleri uzak tutmalıyım kendim...
-
Anadan geçilir Hasan yardan geçilmez diyor türküde. Hasan köylüye işkence eden eşkıyaları öldürünce hapse girer ve çıktığında sevdiğinin ev...