18 Ekim 2021 Pazartesi

mukoza, sümük bezidir

  Spotify'den bir müzik açtım. Enstrümantal müzik. İnsanın içini rahatlatıyor. Bugün normalde okulda olmam lazım. Yüksek lisans derslerim var ama sinüzitim azdı, boğaz enfeksiyonu var ve gribim. Kombo yapıp gelmişler sağ olsunlar. O yüzden burnumdan nefes almamı engelleyen kafamda bir ton sümük varmış gibi. Beynim bu sümüğün içinde yüzüyormuş gibi. Kendimi atarsız sanırdım ama herkese içten içe atarlanıyorum. Kimseyle konuşmak istemiyorum. Atılan mesajların çoğuna ilgisiz bir şekilde bakıyorum. Sanki kendimi kaybettim. Yazamıyorum da. Nedenini bilmiyorum ama yazamıyorum. Burası çok tuhaf bir yer. Kendimi bir şekilde soyutlanmış hissediyorum. Evdeyim genelde. Bundan şikayetçi de değilim. Yuvam, evim, huzurum. Bir evin her bir köşesi nasıl sevilebilirse öyle seviyorum evimi. Ama çok Güneşli. Allah'ın her günü güneşli ve ben yağmuru çok özledim. Sanırım üç haftadan fazla oldu yağmur yağalı. Alahım ne güzeldi sesi. Ağaç yok. Aksaray'da değil tabi Eskil'de. Eskiden buraya çöl derlermiş. Konya'ya kadar çöl. Bazen kendime acaba çölde yaşamak istememle alakası var mı burada yaşamanın diyorum. Ah her yerin yemyeşil olduğu yerleri o kadar özledim ki. 

 Gökyüzüne baktım da çok uzaklarda bulutlar görünüyor. Kim bilir belki buradan geçerken cömertçe davranırlar. Kendimi bildim bileli dünyaya aynı gözlerle bakıyorum. Liseye giderken sabahları kullandığım o köprünün üstünden geçerken de dünyaya aynı gözle bakıyordum. Şuan da aynı gözle bakıyorum. Enes'in belime doladığı elini hissederek uyandığımda da sabaha aynı gözle bakıyorum. Ama elini hissettiğim her anın verdiği huzuru tarif edemem. Bunun konumuzla alakası yok.

 Bezen ruh hastası olduğumu hissediyorum. Yerli yersiz bunalıma giriyorum. Şehri özlüyorum. Yürümeyi seviyorum. Yürüyünce kendime geliyorum gibi hissediyorum. Kendimi oldum olası yorgun hissediyorum. Şu sıralar düzenli yediğim yemeğe rağmen kan değerlerime göre vücudumda hiç vitamin yok. Anlamıyorum bu nasıl mümkün oluyor. Ama sanırım anlamlandırmak anlamsız.

 Romantik komedi filmlerini seviyorum. Büyümek hata yapmaya çok açık olmak demek. Çocukken bir arkadaşımız bizimle oynamasaydı gidip oynayan birini bulurduk ama büyüdük. Arkadaşımız bizimle oynamayınca sanki dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyoruz. Oysa bizimle oynayacak hatta daha güzel vakit geçireceğin insanlar var. Bir şekilde yolunu bulup onunla vakit geçirmeliyiz. Hayat kısa, geçip gidiyor. Kendimi şu sıralar çok trajik buluyorum. Eserini yazamayan yazar. Ama bir uyanış var işin doğrusu. Tekrar hayatımda olan biteni olduğu gibi tarafsız bir şekilde görebiliyorum. Kabul etmek gerekir ki hayat bana çok sert davrandı. Belki davranmaya devam ediyordur da. Şimdilik sadece bunun farkında değilimdir. Ah biriyle oturup güzel bir sohbet etmeyi o kadar çok özlemişim ki. Yani eşim dışında biriyle. Nur'un doğum günü yaklaşıyor. Ne hediye alacağım sıkıntısı çöktü yine. Kendimi halsiz hissetmeye başladım geçip yarım kalmış uzanmama devam edeyim bari. Anlamsız bir yazı oldu affedersin sevgili okur. Neyse ki çok kişi okumuyor beni :)

Not! Sümüklü peçete değil


tiksinti

      insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...