29 Kasım 2021 Pazartesi

tiksinti

     insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi olmalı. köydeyken abim ve annemle balkonda oturuyorduk. kocaman bir ağustos böceği gelip yakınımıza kondu. annem korkuyla mustafa öldür şunu dedi. abim öldürmem ben onu dedi. benden öldürmemi istedi. anne yaşayarak bu kadar büyümüş canlıyı ben de öldüremem, hemcinsleri arasında dede olarak biliniyordur dedim. abim emek ederek bu kadar büyümüş eceliyle ölmeyi hak ediyor dedi.

    geçen yaz kuzenim kınadan sonra ilişkisini bitirdi. bu iyi mi kötü mü bilemiyorum. tam anlamıyla bir çöküş oldu kuzenim için. iki hafta içinde 6 kilo birden verdi ve kendine olan güvenini kaybetti. insanın kendine olan güveninin başkasına bağlı olması üzücü tabi. hangimiz bu hataya düşmüyoruz ki? başkası bizi sevsin diye olduğumuzdan farklı olmaya çalışıyoruz. sevilmek uğruna masaya koyduğumuz kendimiz... başkasını tanımak için, mutlu etmek için nasıl bu kadar kolay vazgeçebilir insan kendinden. kim olursa olsun, ne olursa olsun değmeyecek. hayatta kendinden daha önemli  değil herhangi bir şey. yeterince zaman geçince herkes bunu anlar. 

    camdan dışarı baktığımda yaklaşık beş yüz metre sonra bir ev var tek katlı. üç beş tane ağaç. evin arkasında üç katı bir başka bina, hemen dış bahçe duvarının dibinde iki tane çöp kutusu. görüp görebildiğim bu. yani anlayacağınız epey küçük bir yerde yaşıyorum. parklarının genelde kitli olduğu, dışarı çıktığında erkek nüfusun fazla olduğu, yalancı  güneşli buz gibi bir yer. ama bu bit kadar yerde dönen ahlaksızlıklar, yolsuzluklar akla hayale sığmıyor. bana anadolu irfanı yalan ve palavradan ibaret geliyor. gerçek anadolu'da hocanın, büyücünün kapısının önünde uzun kuyruklar, ölsün diye yapılan büyünün bir parçası olan kaşığı gizlice mezarlara gömüldüğü bu yüzden bir sürü insanın katledildiği, fakirlikten dolayı ezilen insanlar, annesi öldü diye dalga geçilen yetimler, namusu sadece kadının bacak arasına saklamış uçkuruna sahip çıkamayan şerefsizler yuvası. bunu söyledi diye kimse kimseyi dışlayamaz. hanginiz hangi günahın köpeğiyseniz o günaha daha çok havlıyorsunuz. 

7 Kasım 2021 Pazar

küçük kırmızı balık

     Bazen dipte oluyorum. Cenin pozisyonunda yatıyorum. Öyle zamanlarda ne düşünüyorum bilmiyorum ama en derin ıstıraplarda yüzdüğümü tüylerim ürpererek hissediyorum. Beni böyle gören Enes ne yapacağını şaşırıyor. Gezmeye götürmek mi dersiniz, yemeğe götürmek mi dersiniz, alışveriş mi dersiniz elinden gelen her şeyi yapıyor. Sonra gittikçe bu anlarımdan onun da çabasıyla hızlı bir şekilde çıkıyorum ama bu sefer kendimi eksik hissediyorum. bazı duyguları yaşamamış, bazı duyguları tatmamış... Normal zamanlarımda Enes'e beni böyle gördüğünde paniklememesini söylüyorum. Sonra yine aynı şey oluyor. Panikliyor. Kırılmaz bir çembere dönüştü sanki. Yine dedim bakalım bir sonraki seferde ne olacak?

    öyle yaşanılacak gibi değil dünya. hep yaşamak zordu ama şu sıralar daha da zorlaştı. bir şeylerle uğraşıp kendimizi oyalıyoruz. ah Emre Aydın'ın şu sesi her seferinde niye kalbimi mengenede sıkıştırıyor gibi hissettiriyor. ilk gittiğim konser... lise yılları... kestiğim ümitlerden yelkenler yaptım ama yokluğunda ne gidebildi ne de kaldı. sanki onun ruhu benim ruhumla kardeşmiş de benim duygularımı şarkı olarak söylüyormuş gibi. bir gün kitabım çıkarsa ona da böyle hissettirir mi acaba?

    bir sürü çok zor durumda yaşayan aileler var. bir kız gördüm 16 yaşında. 16 yaşındaki bana benziyordu. yaşadığı acıları, yastığa başını bastırışlarını, duyulmasın diye hıçkırıklarını yutuşlarını, kendi sümüğünde boğulmaları hepsini tahmin edebiliyorum ama buna rağmen hâlâ kocaman gülüyordu. babam beni 16 yaşındayken çarşıda görmüş. uzaktan seyretmiş. anneme neden bu kız sanki dünyayı omzunda taşıyormuş gibi mutsuz ki demiş. omzumda dünyayı taşımıyorum ama başımda ağrılar taşıyorum baba. bitmek tükenmek nedir bilmeyen ağrılar. kalbimde taşımaktan yorulduğum duygular... ama mutsuz değilim. ben de gülümsüyorum. İçimdekilere inat, dünyanın ağırlıklarına ve sınavlarına rağmen, otuz yaşında baltaya sap olmayı bile başaramamış gibi değil de sanki her şey yolundaymış gibi. ÇOCUKLAR ÖLMÜYORMUŞ GİBİ. DOĞMAMIŞ BEBEKLER, YEL ESMİŞ VE YELLE UÇUP GİTMİŞ HAYALLER YOKMUŞ GİBİ. HER SABAH KENDİMİ SUÇLU HİSSETTİĞİM RÜYALARI GÖRMÜYORMUŞ GİBİ.     

    sanki ölmeyecekmiş gibi... sanki ölmemiş gibi... başım ağrıyor... ama yine de bir hayalim gerçek oluyor. deli gibi çabalıyorum yüksek lisansı bitirmek için. sanki üniversitede daha az çalışıyormuşum gibi. başım ağrıyor...ellerim sanki buzluktan çıkma. kitaplara uzanmaz oldu elim. bir bahçe arıyorum. içinde bir zeytin ağacı olsun gençliğim için, bir limon ağacı olsun benim için, bir portakal ağacı olsun hadi bir de dut ağacı olsun dedem ve kardeşleri için. Pembe Isparta gülü olsun hiç tanımadığım babaannem için. bir gecelik gelin çiçeği olsun ananem için, nergis olsun annem için, aslanağzı çiçeği olsun çocukluğum için. Hanımeli olsun herkes için, rüzgarlar için kavak ağacı. Ay'a aşık olması için kırmızı balığa bir havuz. Çocuklar için de bir salıncak... İmkansız mı?

tiksinti

      insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...