1 Ocak 2020 Çarşamba

Kum

 Beş altı kere yazdıklarımı sildim. Tekrar yazıp, tekrar sildim. Ne yazacağımı bilmesem de başlarken hangi duyguyla yazmaya başladığımı biliyorum. Sevgiler üzerine düşünüyorum. Kalpte yer eden sevgiler üzerine. Kalbimiz o kadar geniş ki pek çok şekilde pek çok kişiyi sevebilir. Bence en iyi arkadaş lafı şu dünyanın en saçma zımbırtısı. Bir sürü çok sevdiğim arkadaşım var ve birini birine seçme fikri saçma. Biz insanlar kutuplaştırıp en etiketini yapıştırmaya çok meraklıyız. Hayat bunun çok daha ötesinde.
 En ahlaklı diye bir şey yok. En çok sevilen diye bir şey yok. En güzel bakan diye bir şey yok. En ağır imtihan diye bir şey yok. Bir zaman bir şey bunlardan herhangi biri olabilirse de bu mutlaklık kazandığı anlamına gelmez. Sevdiğim birini düşünürken onun yüzündeki çizgilerin hangi duyguyla belirginleştiğini biliyorum. Az güldüğünde gözünün kenarında kaç kırışığın daha belirginleştiğini çok gülünce o çizgilerin yüzünde ne kadar yol aldığını biliyorum. Gözlerinin ne zaman dolacağını, gözlerinin dolduğunda hissettiği kedere göre kaç kere yutkunacağını biliyorum. Ama yine de bilmediğim o kadar çok ki! Sanki çok görünür gibi. Olduğu gibi ve göründüğünün ötesi yokmuş gibi. Oysa öyle değil. Sadece izin verdiği kadarını görebiliyorum. Yazdığı kitaplarla bir bir anlattığı şeyleri kalbimde hissediyorum ve sanki onları hissettikçe aramızdaki aşılmaz gibi olan o yolu biraz yürüyorum. Yine de insanın insanla arasında aşılması kolay olmayan mesafeler var.
 Aile bireylerimi düşündüm sonra. Annemi, babamı, abilerimi ve kardeşlerimi. Aslında kimin neyi yapabileceğini biliyormuş gibi hissediyorum. Yapmamaları gereken şeyleri yaptıklarını öğrendiğimde şaşırmıyorum. Bu dünyada her şey olabilir düşüncesinden dolayı değil, daha çok yapacakları zamanı bekliyormuşum hissi. Beklerken bile bazı şeylerin başa geldiği zaman hissedilen duyguların tarifi yok. Sanki kalbe bir an soğuk şok veriliyor ve buz tutan o kalp yüksek bir yerden bırakılıyor. Yere çarptığında da cam gibi tuz buz oluyor ve kanayamıyor.
Hayat hep acı değil. Ama insan en çok acıyı anlamlandırmaya çalışıyor. Mutluyken sadece mutlusun. Yanlışım varsa düzeltin ama kimse mutluluğu tarif etmeye kalkmadı. Uzun sürse bile sanki göz açılıp kapanmış ve bitmiş. 
 Bir de kalpten çıkıp gitmesi gereken ama gitmek bilmeyen şeyler var. Diyorsun ki tamam artık bitti, bundan sonrası gelmez. Artık unuttum. Çevrilmiş bir kum saatinin dökülen son taneleri gibi kalpten döküldüğünü hissediyorsun. Her zaman dolu dizgin duygularla sevemiyorsun. Hatta çoğu zaman kalpteki yeri o son kum tanesi gibi. Öyle olmasa yaşayamazdım, sol kolum da aynı fikirde. Ama sonra bir şey oluyor ve sanki biri o kum saatini tekrar geri çeviriyor. O anlarda nefes alıp verişimi sayılabilir ve o zaman, yerdeki o kalp kırıntıları ayrı ayrı aynı ritimle çarpmaya başlıyor ve bütün kırıklıkları hissediyorsun. Bütün kanamaları... Yazdıkça biter mi, bilmiyorum. 

tiksinti

      insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...