Çim biçme makinesi çalışıyor. Etraf yanık benzin kokuyor. Şehirli olmasaydım sevmeyebilirdim bu kokuyu. Çiçek koklar gibi çekiyorum yanik benzin kokulu havayı içime. Bir gram anlayış. Bir gram anlayış.
İnsan insanın kurdudur. İçini kemirir, tüketir. Etrafımıza bize bir nebze huzur, bir nebze mutluluk vermeyen insanlardan duvar oluşturmuşuz. Duvara bakıp hüzünleniyoruz. Duvara bakıp seni seviyorum diyoruz. Sesimiz o büyük sessizliğin içinde duvara çarpıp dönüyor. Sanıyoruz ki duvar da bize seni seviyorum diyor. Bir çiçeğe, duvarın ardına hasretiz ama yankı... Sadece yankıyı tekrar duymama ihtimali için o duvarı geçerek yürümüyoruz.
Bir gram anlayış. Beni hemen anlamalısın, bir kitap değilim. Anlamak bu kadar mı zor. İnsanın bilinmezliğinin sonu görünmeyen bir çukura benzediğini biliyorum. Ama bir gram anlayış.
İnsanı kainatta yalnız olmadığına inandıracak bir gram anlayış. Eskiden mezara tek başına gireceksin dediklerinde ürperirdim. Yalnızlığımın farkında değilmişim. Çocukluk... Toprak sıcak bir kucak. Hayatı boyunca sevgi görmemiş bir insan için sevgi dolu bir kucak. Derler ki bir adam duvara işerken yakınında yetim bir çocuk varmış. İşini bitiren adam eline gelen sidiği çocuğun yanından geçerken kafasına sürmüş. O pislik yaparken bir gram sevgiye hesret o çocuk sevildiğini sanmış. Devamında anlatırlar ki o çocuğun zannı üzerine, kalbindeki sevinç üzerine o adam cennete gider. Kim bilir...
Dostoyevski'nin köpeğine inanmıyorum. Hobi olarak yine inanmıyorum. Dünya düşününce acıların bolluğundan içimi ürpertiyor. Hoyratça kırılan ağacın dalı kalbimi sızlatıyor. Dere kenarından yuvarlanan ayı içimi yakıyor. İnsana dair gram ümidim var mı... Var mı...
Sanırım beklentim çok fazla. Bir gram anlayış yok. Ne yaparsan yap senden kötüsü yok. Ne yaparsan yap ümit yok. Çok fazla acı Allahım affet. Çok fazla acı Allahım lutfet..
29 Ağustos 2020 Cumartesi
28 Ağustos 2020 Cuma
akmayış
Şu sıralar kendimi La Loba gibi hissediyorum. Sanki insanlarla ortak bir lisan konuşmuyorum. İnsanlar hangi dünyaya kulak kesildiyse öbürüne sağır. Kendi söylediğini dinliyor herkes. Konuşuyorsun ama dinleyen de yine sadece kendinsin. Bir ara dostlarımla olduğum bir ara, mutlu olmaktan yazmaya fırsat gelmemişti yazamadığımı düşünüyordum. Meğer işin aslı öyle değilmiş. Yazmıyormuşum, içimde beni boğacakmış gibi bir fırtına yokmuş. Boğacakmış gibi.. Şu sıralar fırtınam o kadar kuvvetli ki fırsatım olsa elimi kağıdın üzerinden çekmem. Her insan bir şekilde içinde bulunduğu bunalımı atıyor. Bazıları içinde bulunduğu ruh halini dışarı taşıyarak, bazıları boğularak, bazıları delirerek. Bana sorsanız en çok ne hissediyorsun diye. Dört nala koşmak isteyen öfke. Hayatımda bazı şeyler değişiyor. Birine güvenmeyeli o kadar zaman olmuş ki. O ilk coşkun konuşmaların ardından gelen o rutinin ne olduğunu bilmedim. Bu biraz ben kaynaklı, biraz kader. Ama şuan o rutinin sıkıcılığını bile seviyorum.(burada sevdiğim rutin başka) Günler birbirine çok benziyor. Bu bir bakıma onların sanki bitmek bilmez bir uzunluğa sahip olduğu hissi veriyor. Biraz da hızlı geçiyormuş hissi. Nihan Kaya'nın kitabıydı sanırım diyordu ki "İnsanlar aynı şeyleri her gün yapınca beyin kayıt almayı bırakırmış." Öyle bazı zamanlarımı sanki yaşamıyormuşum gibi. İsraf. Ömer Erdem'i ve Mustafa beyi özledim. Bir açıdan da kendimi çok çaresiz hissediyorum. Kesinlikle isyan değil ama umut ağacının tutulur yanı kalmadı gibi. Hangi dalı tutsak kırılıyor. Umutsuzluk çölünde çiçekler umudu hatırlatır mı?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
tiksinti
insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...
-
Sinirden ellerim titredi. Uzun zamandır bütün bedenimi kaplayan uyuşukluktan sonra hissedebildiğim ilk şeylerden biri bu. Çok sinirliyim am...
-
Kafedeki sineklere bakıyorum. Durmadan kaşınan ve kaşınmaktan artık dokunsam acıyan yerlerim var. Bu yüzden sinekleri uzak tutmalıyım kendim...
-
Anadan geçilir Hasan yardan geçilmez diyor türküde. Hasan köylüye işkence eden eşkıyaları öldürünce hapse girer ve çıktığında sevdiğinin ev...