27 Ocak 2021 Çarşamba

Ey Toprak Övün Artık!

 Ben Esma. Babamın kızı. Kalbimde öyle bir keder var ki gözüme gram uyku girmiyor. Mürşidin Yakup Haşimi mezarında bile rahat bırakılmamış, bedeni gömüldüğü yerden çıkartıldı. Gerekli izinlerin alınmış olmasına rağmen, belediye başkanının bizzat cenazeye katılıp kanuni olarak bütün izinleri beyan etmesine rağmen, delillere rağmen o mübarek kabrinden çıkarıldı. Bu bana Ubeydullah bin Zübeyr'in şehit edilmesinden sonra asılmasını ve o mübareğin o Hicret'in ilk çocuğunun bedeninin gömülmemesini getirdi aklıma. Onun kanına kıyanlar ondan önce de Kerbela'da Hz Hüseyin'in ve Peygamber efendimizin âlinin çoğunu da kanına kıymamış mıydı! 

Mürşidim hakkında ortaya atılan yersiz iftiralar canımı çok sıkmaktadır. Ben Esma. 2010 yılında İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi'ni başarıyla bitirdim. O sene başörtüsü engeli olduğu için üniversitelere giremedim. Benim mürşidim, gönül hatibin, ben ne okuyayım dediğimde upuzun kitaplar listeleyen, o kitapta şu akaid konusu güzel işlenmiş, Seyyid Kutup tefsirinde faiz konusunu en başarılı işleyen kişidir, romanlar insanın hayal dünyasını geliştirir kızım ne olursa olsun oku diyen. Cemaatimin okumasına gerek yok demiş öyle mi? Hanımlar Hadis okusun, Fıkıh okusun, Tefsir okusun. Isterlerse toplanıp okusun diyen mürşidim... Rabbim ondan razı olsun, vallahi onun hayatı hayatıma değmemiş olsa zifiri karanlıktı. Babam beni okutmayacakken babama kızıp beni üniversiteye yazdıran, yıllarca bana burs veren kişi için okumaya gerek yok dediği iddiasına katıla katıla gülüyorum. Bunun olmadığına delil benim. Üç üniversite bitirdim mürşidimin maddi manevi desteğiyle. 

İlk kaç yaşında gittim bilmiyorum ama asi ergenlik yıllarımda kot pantolonla, baş açık, mini etekle bile gittiğim zamanlar oldu o sohbetlere. Bir Allahın kulu da çıkıp bana hakaret etmedi, kötü söz söylemedi. Ben güler yüzden, samimiyetten, güvenden, dostluktan başka birşey görmedim. Benim mürşidim benim efendim gönül hatibim. Yıllarca gecesine gündüzüne şahit olduğum, beraber Umreye gittiğim insana ne iftiralar atılıyor ne hakaretler ediliyor. Beni en çok üzen ise bu iftiraları atan çocuklar onun ellerinde büyüdü. Yaptıkları her yaramazlık için ebeveynlerine çocuktur diyen, bir gül gibi her çocuğun üzerine titreyen mürşidim. Gül diye büyüttüklerin mi acıttı kalbini. Rabbim şahidim olsun ki sana bu yapılanların, söylenenlerin kinini içimde taşıyacağım. Rabbim onların intikamını almayı inşallah bana nasip eder ya da o intikamın alındığına şahit olurum. Ölümün ölümü de güzelleştirdi bizde. Rabbim seninle ahirette de olmayı nasip eder inşallah. Vallahi çok özlüyoruz. Vallahi yokluğunun acısını geçemiyor hiç bir acı. Ah sana uzanan dillerin akıbeti Belam'ın dili gibi olur inşallah. Rabbim sana ve bize bunları yaşatan her kimse yukarıdan aşağı her birine yaptıklarının bedelini ödetir inşallah. Ben Esma, babamın kızı. Doğruyu, erdemi, yaşamayı babamın insanlarından öğrendim. Babamın insanları, canlarım. Rabbime çok şükür çok şükür çok şükür. Yakup Haşimi vallahi de billahi de ömrünü Allah yolunda geçirmiştir. 

10 Ocak 2021 Pazar

Serzeniş.

 Selamlar. Uzun zaman sonra burada ilk defa yazıyorum. Aslında yazmayı çok istediğim zamanlar oldu. Sanırım blok yazmak benim için eski ve vazgeçilmez hobi haline geldi. Klavye yeni olduğu için garip hissediyorum kendimi. Yaklaşık on yıllık olan bilgisayarımın ekran kartı bozulunca yenisine geçmek zorunda kaldım. Değişimler genel olarak beni rahatsız eder. Gerçekten rahatsız hissediyorum. Eğer bir şekilde yaptırabilseydim çok mutlu olurdum.

 Zaman belki kendi içerisinde normal akıyordur ama bana tuhaf geliyor. Mart'tan bu yana yaşadıklarımız çok garip. Gerçi bizim imtihanlarımız daha öncesinde başlamıştı ama Mart'tan bu yana şiddetini arttırarak devam etti. Güzel şeyler olmuyor değil ama bazen öyle ağır şeyler yaşıyorum ki. İlkten donakalıyorum. Ne olduğunu anlamıyorum. Bazı konularda susmayı denerken ki bu genelde dışa sinir olarak vuruyor bazılarında da zaten susmayı beceremiyorum. Önce midem bulanıyor. Ne oluyor diyorum, anlayamıyorum. Sonra gözlerim kararıyor ve görememeye başlıyorum. Nişanlıma göre migren atağıymış bu. Onunla bazı konularda çatışıyoruz. Çünkü ben alternatif tıp savunucusuyum. Yani daha güvenilir geliyor. İlaç firmalarının para kazanmak için insanları ilaçlara mahkum ettiklerini ve gerçekten tedavi değil de maskeleme yapılıyor diyorum. Bazı tartışmalardan dolayı bana hak verse de hatta bilinçaltında alternatif tıp'a merak sardırsam da (alternatif tıp araştırıp kitabını hazırladı) bu bizim genelde sevimli çatışma mevzularımızın başını çekiyor. İkinci alternatif tıp kitabının kapağına beni koymakla tehdit ediyor. Eskiden safça hayatımda biri olunca sorunsuz bir hayatımın olacağı düşüncesine sahip olduğum gerçeğiyle karşı karşıya kaldım. Ne kadar tepki de göstersem de prens hikayeleri bilinçaltımı kirletmiş. Oysa daha ikinci sınıfta yüzyıl uyuyan güzel hikayesinin devamını okumuş kaynanasının gelinini akreplerle, yılan ve çıyanlarla dolu bir odaya hapsettiğini öğrenmiş ve hayatın prens öpücüğüyle düzelen bir şey olmadığını öğrenmiştim. Ama yine de o ilk sanrılarla kirlenmiş bir bilinçaltına sahipmişim işte. Bu arada kayınvalidemle aramız iyi hamdolsun :)

 Geçen Cemal Süreya'nın bir videosuna denk geldim trt arşivde. Bu yaşıma geldim tam olarak yeteneğimin neye olduğunu bilmiyorum diyordu. Epey güldürdü bu sözüyle beni. Bu arada Cemal Süreya'nın sesi ne kadar güzel ya. Sırf sesine bile aşık olunabilirmiş. Aklıma hep kar şiirini okuyuşu gelir. Kar yağışı onu, o ise kar şiirini anımsatır. Sonra zamanında kendisi ile ilgili duyduğum sevimli bir hatıra gelir aklıma. Bir bayanı yolda yürürken görünce sizi evinize bırakabilir miyim diye sormuş Bayan da bunu kabul edince üstü açık arabasıyla evine bırakmış, sohbeti çok hoşmuş. O bayanın bu yaşadığını anlatırken dudağının kenarında oluşan gülümsemeyi tahmin edebiliyorum. Evin önüne gelince bir kitabını imzalayarak o bayana hediye etmiş. Bu hatırayı her anımsadığımda istemsizce dudaklarım kulaklarıma selam verir. Nasıl bir inceliktir, nasıl bir efendilik. Onunla ilgili canımı sıkan bazı şeyleri de dünyaya karşı hırçınlaştığım, bunalıma girdiğim bir zamanda Ömer beye hıçkıra hıçkıra ağlarken sormuştum. Ağlamaktan utanmıyorum. Utanılacak bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Eğer ağlamak utandırıcı ise gülümsemek de utandırıcı olmalı. Ömer bey soruma sakince cevap vermişti. İçime buz gibi soğuk sular döküldü. Ve o günden sonra yine canım Cemal Süreya... Nerede nereye geldim. Ben de 28 yaşındayım. Hatta mhrs sisteminde göründüğüne göre 28 yaşında 10 ay 12 günlüğüm. Bu kadar ayrıntılı görünmek can sıkıcı tabi. Neye yeteneğimin olduğunu bilmiyorum. Yeteneğim ne sahi? Sanki bomboşmuşum gibi. Bu ihtimal beni çok korkutuyor ama rahatlatıyor da. Hiç! Bir yandan da ne olmak istiyorum bunu biliyorum. Hiç değişmedi. Olur muyum bilmiyorum, vaktim var mı bilmiyorum. Vardır inşallah. Yeteneğim de var. Öyle diyorlar ve bence de var. Ama yazmak lazımmış çokça. Biliyorum. Yazmak lazım. İnsanın yazdıkça yazası geliyor. Yazmazsan yazmak istediğin şeyler azalıyor ama içimde bir ses var susmak bilmiyor. İyi ki de susmuyor. Susunca kendimi kötü hissediyorum, yalnız hissediyorum. Rüyalarımı gecelerimden sıyırıp alıyorlar sanki. Oysa rüya görmeyi çok severim. Ben rüyalarımda özlediklerimi görebiliyorum, ejderhaları batı yakasından dünyaya getirebilecek bir delik açabiliyorum. Yeryüzündeki son ejderhanın saklandığı yuvasını görebiliyorum üstelik öyle sanıldığı gibi büyük ve ağzından ateş püsküren bir ejderha da değil. Beyaz kanatlı biraz büyük kertenkeleye benziyor. Komodo ejderinden birazcık büyük sadece ama beyaz kum kertişleri kadar sevimli. Sevdiğim insanları görebiliyorum. Rüya gördüğüm zaman sinirden dişlerim birbirine kenetlenmiyor ve çene ağrılarıyla uyanmıyorum. Ya da kendimi ite ite iki büklüm kıvrılmış halde kalkmıyorum. Rüya görüyorsam rahatımdır, rahatsam rüya görüyorumdur.

 İleride nerede nasıl yaşarım bilmiyorum ama bahçemde mavi boyalı bir havuz içinde kırmızı balıklar yüzsün istiyorum. Geceleri mah o mahi şarkısını o havuzun başında dinleyip Ay'a serenat yapmak istiyorum. O kadar güzel bir şarkı ki beni her dinleyişimde içine çeker ve kendimi Ay'a aşık olmuş o küçük balık gibi hissederim. her gez be to destem ne resed mahi bolendem dediğinde gözlerim dolar, ey badı sebugzar dediğinde kendimi Hatay'daki evin mutfağında rüzgarla savrulan dut ağacının yapraklarının sesini ve dalgaların sesini hissederim. Sizi bilmiyorum ama şu dünyada kendimi çok eksik hissediyorum. Mesela birini çokça sevmek çokça kırılmak demek. Çünkü elinde değildir aslında seni kırmak istemiyordur. Bu sevdiğin ve sevildiğin insanlar için böyledir. Bir de seni sevmeyen ve sevgini kullanan insanlar da var ama konumuz bu değil şimdilik. İnsan hassas kalpli olunca elinde olmuyor kırılmak. Ve şunu da görüyorsun elinde olmadan kırıyorsun. Eksik hissediyorsun, çok eksik. Dağılıp gidecekmişsin gibi. Psikolojiye göre bu sevgi eksikliği yaşayarak büyüyen çocukların hissettikleriymiş. Olabilir belki haklılardır. Belki değillerdir ama ben bu hissin dünyanın kendisiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Bizim aradığımız aslında bire bin vere bir şey. Sen bir adım atınca on adım atan, sen yürüyünce sana koşarak gelen...

 Eskiden ölüm bana soğuk ve korkutucu gelirdi. Bu yaşıma kadar hayatımı çokça dolduran birini kaybetmemişim. Evet dedem ananem vefat etti ama gurbetten dolayı onlar hayatımda çok fazla yer kaplamadılar. Mesela dede dendiğinde aklıma ilk gelen şey bızıt bızıt diye ses çıkaran ve elektriğini hissettiğim atar damar ve toplar damar birleşmesi, diyaliz aracı, yüksek sesle dinlenen haber ve sürekli yatan yorgun yaşlı bir adam gelir. Kaç bayram dede eli öptüm bilmiyorum. Dedim ya gurbet insanın hayatında farklı boşluklar açıyor. Hayatımı çok fazla dolduran, birlikte geçirdiğimiz günlere gün katmak için yıllarca çabaladığım, kucağımda çiçekler taşıdığım, bana ilk defa bir gül veren, çok okuduğum söylenince oku kızım oku daha fazla oku diyen insanı kaybettim. İnsan hayatını bu kadar dolduran birini kaybedince çok daha ağırmış. Mesela bir söz size onu hatırlatıyor. Kıyafetlerinizi topluyorken düzenli ve temiz ol, Müslüman vitrin gibidir dediği gün geliyor aklıma. Bazen sırf ne diyecek diye kot pantolon giyerdim. Yüzüme bakıp gülümserdi. Halimi hatırımı sorardı. Şimdilerde bize yaşama umudu veren de yaşama enerjisi veren de birlikte yaşamayı sevdiğimiz insanlarmış. Milyonlarca insanın bu dünyada  olması önemli değil, sevdiğimiz insanlarla birlikte olmak önemli. Hayat bize sevdiklerimizi bir bir kaybettirirken sanırım insan hayattan daha çok seviyor ölümü. Ölüm sonrası mühim velhasılı kelam. Öyle yaşamak gerek. 

tiksinti

      insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...