Şaşıyorum kendime şu sıralar. Nasıl bunları yaşarken ağlamadım... Ağlamak hep kolaydır. Sinirlensem ağlarım, öfkeden kızarmam ağlarım. Gülerken ağlarım. Neden ağlamam gereken zamanlarda sanki bir rolüm varmış da onu oynuyormuşum gibi geliyor. Neden gümbür gümbür gelen, delip geçmeyen, yıkıp bitmeyen şeyler karşısında ağlayamıyorum.
Ağlayabilsem belki her şey daha kolay olurdu. Mesela masayı yumruklamak yerine ağlayabilseydim şuan dede dediğimde dolmazdı gözlerim. Nefes almada zorlanmak yerine bir bebek gibi ağlasaydım söze başladığımda dolmazdı gözlerim. Bir gün yıkılıp unutmak mı yıkılmadan her aklına gelişde yaşayamamak mı? Sorduklarında anlatmaya başlayıp, gözlerin dolduğunu hissedip kendini o acının içinden en kestirme yoldan çıkartacak kelimelerle bir yol izleyip, arada göğe bakıp anlaşılmaz sözlerle acıyı dil ucunca gevelemek mi? Bu soru neyin sorusu bilmiyorum. Cevabı var mı bilmiyorum.
Anlatamayacağım kadar canımın yandığını, artık acıyan yerlerimin acımaz oluşunu, dostlarıma şükrederken ama yaşamaktan korkarken, acıyı beklerken, sevdiklerimin tipten çıkıp birer karakter olduğunu görürken, iyi ve kötü bu kadar iç içe geçmişken, cennet ve cehennem aynı anda yaşanırken, güçsüz olduğum kadar güçlüyken, Rabbim yoldaki kırıntıları göster bana. Eve dönmek istiyorum.
18 Aralık 2019 Çarşamba
1 Aralık 2019 Pazar
Yol kenarındaki bir çalı
Çocukluğumdan beri sorduğum sorunun cevabını bulamıyorum. Bu soruya da yine aynı soruyla "ama neden?" diyerek çözüm aramanın anlamsızlığını biliyorum.
Üzerimde beşinci sınıfta Aysel ablaya diktirdigim şuan köydeki evde sandığın içinde duran lacivert hırka var. Kışın en soğuk günlerinde bile okula o hırka ile gittim. Okula o hırkayla gittiğim o sene nerdeyse hiç üşümedim. Ondan sonra başladı üşümelerim. Köprüden geçerken ve rüzgar eserken İsmail abinin muhtemelen sonraki otobüsle okula geleceğini düşünürken, herşeyin değiştiğini ama tek bir şeyin değişmediğini eğer yaşarsam yıllar sonra da bunun değişmeyeceğini bildiğim şeyin farkına varıyorum. O an gökyüzü daha mavi yol boyu konuştuğum güneş saha parlak adliyenin önü sabahın bu saatine rağmen kalabalık. Papatyaların açtığı o arsada da gökyüzüne baktığım, dünyayı gördüğüm bakış açım, görüşüm hep aynı. Babam şu sıralar neden yazmadığımı soruyor. Neden bir amacımın olmadığını da soruyor. İki soruya da verecek cevabım yok. İnsan tanınma isteğini kaybedince böyle oluyormuş demek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
tiksinti
insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...
-
Sinirden ellerim titredi. Uzun zamandır bütün bedenimi kaplayan uyuşukluktan sonra hissedebildiğim ilk şeylerden biri bu. Çok sinirliyim am...
-
Kafedeki sineklere bakıyorum. Durmadan kaşınan ve kaşınmaktan artık dokunsam acıyan yerlerim var. Bu yüzden sinekleri uzak tutmalıyım kendim...
-
Anadan geçilir Hasan yardan geçilmez diyor türküde. Hasan köylüye işkence eden eşkıyaları öldürünce hapse girer ve çıktığında sevdiğinin ev...