Arkadaşlar okuyanlar arasında beni tanıyanlar varsa ki aklıma ilk gelen isim Ulviş ne biçim editör bu hep hatalarla dolu metinler yayınlıyor diye düşünebilir. Zaten böyle düşünenler çok olmasın diye paylaştığım yazılarımı paylaşmıyorum. Bu beni rahatsız ediyor. Yazmak bir tutku ama oturup o yazdıklarını düzenlemek işin asıl kısmı orası aslında. Bir metin ne kadar çok üzerinde durulup düşünülürse o kadar güzelleşiyor. Bu yazıları burada paylaşma sebebim belki de okura olan ihtiyacımı bir nebze tatmin edebildiğim içindir. Muhtemelen artık kendimi okumak istediğimde ki inşallah yakında olur temennim bu yönde. Çünkü hayatımı bu yönde çizdim ve eğer yazamazsam kendime bir düş kırığı olarak yeterim. Farsça'da yeterlilik kipi var onun yüzünden sürekli -ebilmekli fiiller kullanıyorum. Türkçe'de kullanımı çok yaygın değil bu kipin.
Bugün babama elmalı turta yaptım. Beş dilim falan yedi. Zaten sabaha tepside geriye kalanları da yer. Kapıdan kızçe sana kahve aldım diyerek girdi. Bizim evin kahve iç ve dış ilişkilerini düzenleme bakanı gibi bir şeyim. Kahve diyerek olayı küçültmek istemem. Bitki çayı, sahlep, filtre kahve, Türk kahvesi ve granül kahve eve girecek bu içeceklerin listesi benden çıkar. Neyse birbirimizi düşünerek babamla böyle sürprizlerin günlük hayatımızın normali olmasını çok seviyorum. Şükür Rabbime.
Bir yandan donuk bir yanım. Uyuşuyorum. Elime telefonu alıp mesajları okumaya üşeniyorum, gruplarda konuşulanları okumak istemiyorum falan. 40altı'daki sohbeti bile. İran'da bile gece 3te odaya girip internete kavuşunca açıp grupta dönen mesajları okurdum. Neyse donuklaştığım nokta bu. Galiba bir günde konuştuğum kelime sayısı ve konuşma sürem de azaldı. Nur ile haftada üç gün çeviri yapıyoruz telefonla. O süreçte konuşuyorum. Ya da 40altı ile görüntülü görüşüyoruz. Canım dostlarım. Güzel o zamanlar ama ıssızlığa ve sessizliğe gömülmeye bayılıyorum. Bu sürece iyileşip kendimi toplama süreci de diyebilirim. Dışarı çıkmak zorunda kalırsam bone bile takmıyorum. Pespaye takılmayı epey sevdim. Kendimi anlatabileceğim, yani en azından anlatırken kelimelerin ve anlamların böyle elimde olmasını seviyorum. Hâlâ bir kurmaca yazamadım. Aslında yavaş yavaş içimde kurgular kıpırdamaya başladı. Umarım erken kalkıp yaşadığım gün sürecini uzatarak hayatımı daha da verimli yaşayabilirim.
Annem, yuva. Ev annem demek. Hayatta onun şefkatine ve merhametine gerilen yelkenlerle yol alıyoruz. Rüzgardan ve fırtınadan en çok etkilenen o ama bütün o fırtınalara dimdik göğüs gererek bu yuvanın ayakta durmasını sağlıyor.
Hayatımızda olması gerekirken, olmayan insanların bıraktıkları boşlukların bazı zamanlar genişliyor. O yokluk, o keder ve boşluk büyüyerek içimizi hüzünle dolduruyor. Hüzün, olan bütün duyguların üzerine kara bulut gibi çökerek orada olduklarını unutturuyor. İnsan mutluyken bir yandan hüzünlenebilir ama hüzünlüyken mutluluk hiç olmaz değil tabi ama çok güçlü bir duyguyla mesela aşkla yan yanayken diğer duyguların da varlığına müsaade eder. Onun dışında atını istediği gibi dört nala koşar.
1 Nisan 2020 Çarşamba
tiksinti
insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...
-
Sinirden ellerim titredi. Uzun zamandır bütün bedenimi kaplayan uyuşukluktan sonra hissedebildiğim ilk şeylerden biri bu. Çok sinirliyim am...
-
Kafedeki sineklere bakıyorum. Durmadan kaşınan ve kaşınmaktan artık dokunsam acıyan yerlerim var. Bu yüzden sinekleri uzak tutmalıyım kendim...
-
Anadan geçilir Hasan yardan geçilmez diyor türküde. Hasan köylüye işkence eden eşkıyaları öldürünce hapse girer ve çıktığında sevdiğinin ev...