28 Eylül 2020 Pazartesi

Rüya

 Bugün çok tuhaf bir rüya gördüm. Dünya şuan olduğundan daha berbat bir durumda ve biz bulunduğumuz halden daha korkunç bir hâl içerisindeydik. Bugüne kadar dünyada insanın yaşamına kast edebilecek herşey bir aradaydı. Mesela her yer dinazor doluydu ve bazı kara dinazorları sularda hareket edebiliyordu. Rüyamın bir yerinde çok berrak bir su, muhtemelen geniş ve yavaş yavaş akan bir dereye girmem gerekiyor. Bir şeyden kaçıyorum. Şuan ve uyandığımda neyden kaçtığımı bilmiyordum ve o kaçtığım şey hemen bir adım arkamda bütün süratıyla beni takip ediyordu. O berrak suya girmem gerekiyordu çünkü beni takip eden şey suyun içinde hareket edemiyordu. Ama önümdeki suya baktığımda o berraklıkta bir an küçük balıklar dışında önüme doğru yüzüp hızlıca geri giden muhtemelen bir yılan balığını görüp ürküyorum. Girmekte tereddüt etsem de aklıma babamın yazın köyde su yılanı gördüğümüz zaman bana su yılanlarının zehirsiz olduğunu söylediği geliyor ve tereddütle suya giriyorum. Yüzmeye başlayınca uzun boyunlu ejderha ki bir kaç gün önce bu yaratıkla ilgili Moğolistan ile bir ülke arasındaki çölde Japon ve Moğol bilim adamlarının iş birliği ile bu dinazorun iskeleti bulundu haberini okumuştum görüyorum. O derin ve berrak suyun içinde upuzun boynunun üstündeki kafası yüzeye yakın bir yerde duruyor ve kendi kendime diyorum ki rüyanda gerçek hayattaki halinden daha cesursun, bunu görsen korkudan ölebilirdin. Ve hemen peşine çeşit çeşit dinazor görüyorum. Kimi suya serinlemek için girmiş, kimi zaten suda yaşıyor. Bazıları beni yemek için atakta bulunsa da hızlıca bu ataklarını geri çeviriyorum. Bir müddet sonra suyun karadaki yolla yakınlaştığı yerde durağa yanaşmış otobüse hızlıca biniyorum. Otobüslere binmek için izin gerekli ve otobüsün koridoru bir bantla kapatılmış durumda. Şimdi boku yedin kızım diyorum ama muavin ve şöför otobüste beni farketseler de ciddiye almıyorlar ve yola devam ediyoruz. Bir sonraki durak, son durak ve benim yüzmeye başladığım yer. Beraber geldiğim kişi, ölümcül bir hastalığa yakalanmış olsam bile benimle evlenmiş kişi. Beni bekliyor. İnsanlar zaten ya hemen o an ölenler ya da biraz sonra ölecek olanlar diye ikiye ayrılıyor. Ölüm o noktada zor olan şey değil. Ölüm en kolay olanı. Ama asıl hikaye yaşamanın kendisi. Nehrin gözüymüş orası ve uçurumvari kayaların kenarında incecik bir keçi yolu var. O yoldan zoraki yürüyüp küçük bir delik görüyoruz. Evimize gelmişiz. O deliğe vücudumuzu yan çevirerek giriyoruz ve oradaki taşlar hareket ederek içinden bir insanın geçebileceği bir geçit açılıyor. Kurtulduğumuzu düşünüyorum. Bu hikayenin böylece bittiğini ve huzurla kalan ömrümü geçirebileceğimi. Erkenci davranmışım. Kafaları büyük yuvarlak ve çim adamları anımsatan bazı insanlar gelip bizi o delikten çıkarmak istiyorlar. Arka taraftaki camlarda kıpkırmızı lekeler oluşuyor. Salgın buraya da uğramış diyerek gerisin geri kaçıyorlar. Anlamakta zorlanıyorum. Meğer filmlerdeki gibi bir hikayesi varmış o lekelerin. Orada yaşayan kayinvalide tarafından uydurulmuş. Arada sırada burayı keşfeden kişiler olunca onları korkutmak için böyle bir düzenek kurulmuş. İşte şimdi kalan ömrümü huzurla geçirebilirim.

Böyle bir rüyaydı. Rüyalarımı seviyorum. O rüyalar çok benden ve izlemek isteyip izleyemediğim film gibiler. En azından fantastik ve gerçek hayattaki gibi tam anlamıyla bir mutluluk söz konusu değil. Anı kurtarmanın huzurunu yaşıyorum. Hayat şuan güzelse daha ne olsundu

tiksinti

      insan kendisi olmak dışında her şeyden vazgeçebilmeli. aşktan, paradan, hayallerden, dünyadan. geriye kalacak tek şey kişinin kendisi ...