Deliler Fatih'in fermanı filmini bitireli iki dakika oldu. Bu film yapımcılarına cidden şaşırıyorum. Böyle enfes bir konuyu nasıl bu kadar durağanlaştırdılar nasıl bu kadar Cüneyt Arkın'ın Kara Murat'ı kıvamında yaptılar şaşırdım. Oyucuların bazılarının performansı çok iyiyken diğerlerine yorum bile yapamıyorum. Ya nasıl Hint filmi gibi yaptınız sevgili yapımcılar mis gibi konuyu.
Filmi pek beğenmesem de bir iki sahne vardı beni cezbeden. Az önce zaliminin elinden kurtulan mazlumun zaliminin cesedini yumruklarken ki çaresizliği insanın yüreğine çarpıyor. Sorulara yönlendiriyor insanı. Güçsüzlüğümü giderip güçleneyim ama hangi açıdan? Fiziksel olarak güçlensem ruhum açık darbelere, kalbim açık. Meğer ne kadar çaresizmişiz. Ben ne yönden geliştirsem kendimi çaresiz hissediyorum. Çaresiz..
Mevzumuz film de değil üstelik. Buraya kadar okuyunca diyeceksiniz ki kızım neden yazdın o zaman. Neden yazmayayım ki :) İnsanın incelmesi için dertlenmesi, çaresiz kalması gerekiyor. Kırklansam derim hep... Mevleviler gibi çileye kapatsam kendimi derim. Dünya hepimizi çileye kapattı sevgili arkadaşlar. Düşünmekten başka çaremiz yok. Düşünmek de çare değil üstelik. Mehmet abi bir gün sanırım doğum günümde Saraçhane'de otururken bana "Yaşayacağın daha çok dert var kızım. Hayatın ne kadar acımasızlaştığını gözlerinle göreceksin. Bak bana yalnız kalma. kendini sakın yalnızlığa mahkum etme" demişti. Sen de ne var ki Mehmet abi demiştim mutlusun işte. Öyle miyim yalnız başıma yaşıyorum dedi. Şimdi düşünüyorum bunu. Çünkü bugüne kadar bütün hızıyla akan bir hayatım vardı. Hoş o yavaşlamadı ama galiba benim beynim hızlandı. Yalnız kalmamak için hayatıma birini sokmuyorum bu yanlış anlaşılmasın. Gürül gürül akan bir dereyi ellerinizle nasıl durdurabilirsiniz ki? Sadece denersiniz.
Şu sıralar insanlarla konuştukça kederleniyorum. İnsanlar derdini anlatacak bir dost bulamıyor. Bazen kendimi yalnız hissetsem de yalnız olmadığımı, istersem sırtımı dayayabileceğim güç alıp güç olacağım dostlarım var elhamdulillah. Dert bir değil bin değil... İnsanlar keder denizine kapılmışlar üstelik yüzme de bilmiyorlar. Bir abla yaşadıklarını anlattı. Aşıkmış birine. Evli birine. Saklanılan sır artık yüreklerden taşar olmuş. Dert büyümüş, derman yok olmuş. Tamam bir beklentim yok ama ben burada böyle köpek gibi beklerken onun eşiyle çocuklarıyla mutlu olmalarına nasıl dayanabilirim ki dedi. Elimi kalbimin üstüne götürmemek için zor tuttum kendimi. Bir virdi hatırlatır gibi kendi kendime gönül dansöz gibiymiş dedim. Nefesini tutma! Soluğumu saldım, sahi ne çok yorgunum. Çünkü kimsenin beni avutmasını istemiyorum. Çünkü neydiyse geçti gitti. Abla dedim ne yaşadıysan yaşadın. Belki annen bile sırtına attı tekmeyi. En güvendiklerin de yıktı belki seni ama sen şimdi ayaktasın. Artık olana ölene derde kedere yapabileceğin bir şey yok. Geçmiş varsın geçmiş olsun. Bırak yaşamaya cesaretin olsun ki bazı şeyleri zaman yaralarını tamamen kapatabilsin. Bitirdin ne güzel. Kendini çekme geri sakın. O seni sevmedi buna emin olabilirsin. O hayatındaki bir eksiği seninle gidermeye çalıştı, egosunu tatmin etti. Seni sen olarak kabul etmedi ve seni dinlemedi. Bırak. Kızım geçmişi öylece bırakabilir misin? İzi kalır. Sen ben gibi değilsin mutlu bir çocukluğun oldu. Kimin ne yaşadığını nereden biliyorsun ki. Senin mutlu sandığın insanlar içlerinde ne kederlerle yaşamaya çalışıyorlar. Hayatındaki boşluk her neyse bunu kendin tamamla. Eğer sevilmek istiyorsan kendin sev kendini. Gezmek istiyorsan çık gez. İnsanların hepsinin iyi yanları vardır ama bu iyiliğe sahip olması sana iyi geleceği anlamına gelmez. Sen o insanların oklarını görmeye çalış.
İnsanlarla ilişkilerimiz oklu kirpilerin soğuk havada birbirine sokulmaya çalışmasına benzer. Kendimiz de oklu bir kirpiyiz diğerleri de. Doğru mesafeyi bulana kadar soğuktan kaçarken birbirimizi yaralayacağız. İstemesek de olacak bu. Bilmiyorum sözlerim ablaya ne kadar tesirli olmuştur. Kocaman kadın diyeceğim de sanki benim yaşım az mı? Genç diyorlar ama. Arkadaşlar yüreğime saplanan oklardan delik deşiğim, siz de öylesiniz biliyorum. Sevdiceğim de böyleydi. Üstelik bir yarasının kanayışına da denk geldim. Sevilmeyi hak etmiyor muyum ben Esma dedi bana. Yüreğim titredi onun bu isyanına. Aklıma geldikçe dolar gözlerim. Gerçi göz yaşım ve sümüğüm her an akmaya hazır bekler. Onun da öyle. Bu kadar ayrılıktan sonra, bu kadar keder ve dertten sonra sevdiceğimle bir araya gelince ne o kendini tutabilir ne de ben. Akmaya hazır olanlar akar. Biliyorum çok yer veriyorum cümlelerimde. Sebebini bilseniz hem güler hem ağlarsınız. Post modern bir Kerem ile Aslı hikayesini yaşıyor gibiyiz. Rabbim sabrını ve peşine sevinci nasip etsin.
Arkadaşlar sevgi çok değerlidir, çok da güzeldir. Ama insan severken sevdiğiyle el ele tutuşup dünyaya karşı savaşır. Sana rağmen seni seviyorum dediğiniz tüm sevgililerden ateş yağmurundan kaçar gibi kaçın. Sen sevdiğine karşı savaşıyorsan emin ol o savaşın sonu belli kaybedeceksin. Üstelik bu savaşta kendim dediğin her kendine has özelliğini kaybedersin. Kalbiniz sıkışsın bırakın. Sevgi güzeldir, derdi yakar ama sonra pişman olacağınız şeyler yapmayın. Bugün bir yerde dinledim günahlar belli, siz kötülüğü yok etmek için savaşırsınız o kötülük sizin kalbinizde yeniden fidanlanır. Savaşı kaybetmeye gönüllü olun. Savaş Hak için olmadıkça kazananı olmaz. Ben bunu bilirim bunu söylerim. Önce refik sonra tarik demiş atalarımız. Ne de güzel demiş. Sırtını dayayamıyorsan bırak, olmuyorsa olmuyordur. Daha iyileri muhakkak vardır. Kalbin özgürlüğünü bulacaktır. Özgürlük ne güzel kelime. Özgürlük ne güzel his...
خدایا ندارد طاقت یک دم جدای